6 Ekim 2024 Pazar

MANEVİ AÇLIK VE MANEVİ EĞİTİM


"Bireyin değerini davranışları belirler."

İnsan doğar ve doğduğu andan itibaren yetiştiği ortamın eğitim düzeyine göre şekillenmeye başlar. Buna ilkelliği de dahildir. Çevresinin ve ilerleyen yaşlarda kendisinin eğitim düzeyiyle bağlantılı olarak içindeki yabaniliği, ilkelliği bastırır.

Burada bahsettiğim eğitim sadece işin kitap kısmı değil aynı zamanda bireye anlatılan vicdani ve ahlaki kurallar ve açıklamalar da eğitim kavramına dahildir.

"Manevi açlık için manevi eğitim."

Eğitimin kitap ve okul boyutunu elbette gözardı etmiyorum ama günümüzdeki vicdani ve ahlaki çöküşe baktığımızda acaba aile ve çevre eğitimini mi fazla dışladık diye düşünüyorum. İlerleyen ve gelişen teknolojiyle zıt olarak çöken ve yiten insanlığı görüyoruz günümüzde. Teknolojiden örnek verdiğimize göre yine oradan ilerleyeceğim. Günümüz yapay zekasının ulaşamadığı bir nokta:

Duygular ve etik.

Bugün ise insanlıkta ikisini kaybediyor. İkisinden de yoksun bir yaşama adapte olmaya çalışıyor.

Gelelim eğitim düzeyiyle orantılı olarak dizginlediğimiz ilkelliğimize.

Her insan özünde öldürme duygusu, kin, nefret, cinsel arzular, saldırganlık vb. duyguları taşır bildiğimiz üzere. (id) Bu duyguları çevre ve aile şartlandırmasına, eğitimine göre bastırırız. İşin bu kısmında ortaya "özgürlük" dediğimiz kavram çıkıyor aslında. Kendi baskılanmış duygularımız sayesinde diğer bireylere sağlanan özgürlük. Aynı zamanda onların baskılanmış duyguları sayesinde kendi özgürlüğümüz. Ya da her şeyden öte insan olmamız bu duyguları bastırmamıza sebeptir.

Sanırım alkol, uyuşturucu vb. düşünmemizi engelleyen maddelerin İslam'da yasaklanmasının ve günah sayılmasının sebebi de buna dayanıyor. İnsan olmanın ilk sorumluluğu bilincimizi açık tutmak. Düşünebilmek.

Elbette demek istediğim her öldürülme ve taciz olaylarının arkasında düşünmemizi engelleyecek maddelerin olduğu değildir. Bunları kullanmadan da duygularını baskılayamayan insanları görüyoruz ve bu durumda yine başa dönüyoruz aslında. Yani manevi eğitime. Çevre ve aile faktörüne.

Bilince, isteklerine, arzularına, nefsine hakim olamayan insan yabani bir hayvandan farkızdır kanımca.

Cebimizden önce yüreğimizi doldurmamız gerekiyor.

Manevi açlık için manevi eğitim...










HERCAİ ROMEO VE POLYANNA JULIET


Bu yazıda abartılan bir tiyatro klasiğinden başlıktan da gördüğünüz üzere Romeo ve Juliet'ten bahsedeceğiz. Yıllarca bize dayatılan Romeo ve Juliet aşkı Romeo'nun hercailiğinden ve salak Juliet'in polyannacılığından başka bir şey değildir. bildiğiniz üzere bunlar düşman ailelerin çocukları ve Romeo Juliet ile tanışmadan önce yani kitabın başında Romeo'nun başka bir kıza olan "büyük" aşkını dinliyoruz. Yok efendim yeryüzündeki hiçbir kız bu kızdan daha güzel olamazmış, eline su dökemezmiş, kimse Romeo'yu bu aşktan vazgeçiremezmiş, ona kavuşamazsa intihar edermiş gibi gibi bir takım safsatalar. Daha sonra hercai Romeo'muz Juliet ile tanışır ve 5 saniye önce başka bir kız için yaptığı safsataları Juliet için yapar. Polyanna kızımızda daha 13 yaşında bir ergen olmasına rağmen dramaya başlar ve kendisinin daha önce hiç böylesine aşık olmadığını falan fistan söyler. Kızım sen 13 yaşındasın. daha önce aşık olduğun bile inandırıcı değil neyin dramasındasın?

Oyunu okurken Romeo'nun yüzüne kimse doğruları haykırmıyor mu derseniz, haykırıyor arkadaşlar. Benim en sevdiğim karakter olan rahip Lawrence. Romeo adam gibi adam olan rahibin yanına gidip Juliet'in aşkından öldüğünü söylüyor, rahipte durur mu yapıştırıyor lafı:

"Kutsal Ermiş Francis adına! Bu ne değişme! Büyük bir aşkla sevdiğin Rosaline'i, öyle çabucak bıraktın ha! Gençlerin sevgisi, yüreklerinde değil de gözlerindeymiş demek."

"Rosaline'i seviyorum diye sık sık azarlardın beni."

"Sevdiğin için değil oğlum yalnızca kapıldığın için."

"Gömmemi istemiştin o sevgiyi."

"Birini mezara gömüp ötekini çıkarasın diye değil."

Adam haklı...

Hatta kitapta okuduğum en anlamlı konuşma diyebilirim.

Kısacası Romeo ve Juliet bir aşk hikayesi değil biri 17 diğeri 13 yaşında iki ergenin hevesi ve gençlik ateşiyle bu hevesi abartıp intihar etmeleri arkadaşlar. Ota boka drama yapmanın lüzumu yok.



MAĞARADA BAŞLAYAN "SANAT" İLETİŞİM KURMAK SANAT MIDIR?


Bu yazıda aslında en temelden başlayacağız. Medeniyetin, iletişimin, varoluşun, tarihin ve sanatın doğuşu. İnsanlıkla beraber var olan ilk şey de sanat olmuştur aslında. Ve sanat iletişimi var etmiş tarihle bugünü bağlamıştır. İnsanoğlu iletişim kurmaya muhtaçtı. Ve bunu da dünyanın evrensel diliyle yani sanatla gerçekleştirdi. Mağara duvarlarındaki sanat. Aranızda "Mağara resimleri de sanat mı yani?" diyenleriniz olabilir elbette. Ve evet bu da bir sanat. Öncelikle tanımı olmayan sanat hakkında klasikleşmiş o "tanımı" yapalım ve iletişim bir sanat mı değil mi bakalım.

"Sanat; insanın duygu, düşünce ve hayallerini somut ve soyut malzemelerle yaratıcı gücünü kullanarak kişiyi etkileyecek biçimde anlatmasıdır."

Şimdi bunu iletişime uyarlayalım. İletişim; insanın duygu, düşünce ve hayallerini somut (sanat) ve soyut (kelimeler) malzemelerle yaratıcı gücünü kullanarak kişiyi etkileyecek biçimde anlatmasıdır. İnsanoğlu sanatı bir kalıba sığdırmaya çalışırken aslında iletişimin tanımını yapmıştır. Bir düşünün iletişimi bundan daha iyi nasıl tanımlayabilirsiniz ki?

Farkında olarak ya da olmayarak o kadar sanata batmış durumdayız ki. Ama hayatımızda hala sanat düşmanı bilinçsiz insanlar mevcut. Sanatın gereksiz olduğunu savunurken bile sanatı kullanan milyonlarca insan...

Bizler herhangi bir tartışmada üslubu güzel, kelimeleri doğru seçen telaffuz eden ve dilini iyi kullanan insanların anlattıkları ve savundukları şeylere inanma eğilimindeyiz. Buna sanatın gücü ve etkisi diyebiliriz. Söz sanatı. Kelimelerin etki ve gücünden bahsetmeme gerek yok diye düşünüyorum.

İnsanoğlu evrensel bir dile sahip. Yani sanata.

Bugün hala bestelerini dinlediğiniz, resimlerini bildiğiniz, şiirlerini, kitaplarını okuduğunuz, danslarını seyrettiğiniz, filmlerini izlediğiniz, heykellerine baktığınız, vs. vs. sanatçıları düşünün ve sanatın iletişim olduğu gerçeğini benimseyin.

bu insanların seslerini duymadım, onlarla konuşmadım, yaşadıkları dönemde yaşayıp onları görmedim. Kısacası iletişim kurmak için gereken hiçbir durum mevcut değil. Ama sanat sayesinde 500 yılda geçmiş olsa 1000 yılda geçmiş olsa onları tanıyorum, anlatmak istediklerini anlıyorum veya anlamaya çalışıyorum. 



sesin değse

senin sesin değse tutuşu yor tenim senin sesin de ğ se yan ı yor y ü re ğ im ve senin sesin de ğ dik ç e yok oluyorum, hi ç var olmam ış ...