Kişi hayatına aldığı insanlarla kendini tamamlamaya çalışır.
Düşünüyorum da bizler hayatımıza dahil ettiğimiz insanları seçerken istemsiz olarak kendimizde olmayan ya da eksik olan yönlere çekiliyoruz. Bu kişinin kendinde geliştirdiği bir tür refleks olmuş durumda.
Arkadaşlık ilişkilerinden başlayalım açıklamaya. Bazı insanların arkadaşlıklarına şahit olunca içimizden ne kadar zıt olduklarını ve nasıl bir araya geldiklerini sorgularız. Örneğin iki yakın arkadaştan biri agresif bir karaktere sahipken diğeri oldukça sakin bir ruh haline sahiptir. Aslında agresif karaktere sahip olan kişi sakin bir ruh haline sahip olma arzusu içerisindedir. Bu duygu yoğun da olabilir sadece ara sıra gelen bir düşüncede, henüz farkına varılmamış bastırılmış bir arzu da.
Partner olmuş insanlar içinde aynı şey geçerlidir.
(Arkadaş ya da partner fark etmez) karşımızdaki insanın sevdiğimiz özelliklerini sayarken kendimizde eksik ya da olmayan duyguları sıralarız.
"Çok iyi empati yapması, vicdanlı olması, merhametli olması, umursamaz olması, rahat olması, çok iyi bir dinleyici olması, duygusal olması, anaç olması..." gibi gibi örnekleri çoğaltabiliriz.
Çoğu zaman denk gelip okumuş ya da duymuşuzdur. "Birey çocukken anne veya babasından yeteri kadar sevgi, ilgi görmezse büyüdüğü zaman kendisine babasının göstermediği sahiplenişi, korumacılığı... gösteren adamlara ya da anaç tavırları olan... bir kadına aşık olma eğilimindedir." diye yine eksik duygularımızı tamamlıyoruz aslında.
Ve hatta benim düşünceme göre karşı cinse olan ilgi de buradan geliyor. Bir kadının ya da bir erkeğin kendisinin sahip olmadığı, olamayacağı bir bedene ilgi duyması, aşık olması.
Farkında olmadan dilimize dolanan "bir elmanın iki yarısı" kavramının incelemesidir aslında okuduğunuz yazı. O laf iki kişinin de ruh eşi olması benzemesi anlamına gelmez mi diye düşünebilirsiniz ama mesele bütünü tamamlamaktır.
Öfke, nefret, kin, empati, sevgi, duygusallık, duygusuzluk, vicdan, vicdansızlık, merhamet, gamsızlık, telaş... insan tüm bu duyguları içinde barındıran canlıdır. Sadece bazı duygular daha baskındır. (ki bu da karakterlerimizi oluşturur.) ve hayatımıza aldığımız diğer insanlarla da baskın olmayan duygularımızın yoğunluğu eşitlenmiş olur bir nevi yani bütün tamamlanır.
Demek istediğim kişinin sosyal ilişkilerinde tamamen zıt karakterlere çekilmesi değildir. Elbette ortak yönler, fikir düşüncelerde iletişim için önemli etkenlerdir.
Tek kelimeyle bağlayacak olursam "arzular." tüm açıkladığım ise "neden arzu duyarız?" sorusuna da bağlanabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder